Yurtdışı Gezi

Yurtdışı gezi rehberi, seyahat fikirleri, seyahat ve tatil tecrübeleri. Konaklama, uçak bileti, yolculuk, yeme ve içme. Görülmesi ve gidilmesi gereken yerler.

Litvanya’nın Başkenti Vilnius Nasıl Bir Şehir?

Arnavut kaldırımlı sokakları, barok ve neoklasik kiliseleriyle seyahat tutkunlarına eşsiz bir deneyim vaat eden Vilnius’ta hızlı bir tura çıkmaya ne dersiniz? Sizler için Litvanya’nın başkenti olan muhteşem şehir Vilnius’ta yapılabilecek şeyleri, gezilebilecek yerleri ve diğer tavsiyelerimizi derledik.

Vilnius, bir şehri yürüyerek keşfetmeyi sevenlerin, sevmemesi imkansız olan bir şehir. Bunun nedeni birçok önemli turistik destinasyonun birbirine çok yakın olması. Yani yürüyerek hem bu sevimli şehri keşfedebilir hem de birçok turistik mekana denk gelebilirsiniz. Ayrıca, Vilnius adeta bir açık hava müzesi! Şehri adımlarken etrafınızda göreceğiniz mimarlık harikası yapılar ve her zerrenizde hissedeceğiniz şehir atmosferi sizi bir rüyanın içerisindeymişsiniz gibi hissettirecek. Elbette Vilnius’ta görülmeye değer yer sayısı oldukça fazla fakat öncelikle “görmeden dönme” denilen başlıca yerlerden bahsetmek gerekiyor.

Genel Olarak Litvanya’nın Başkenti Vilnius

Bazı şehirler yalnızca gezilecek şehirlerdendir, Vilnius ise hem gezilmesi hem de anlaşılması gereken bir şehir. Bir şehri anlamanın en iyi yolu ise tarihini bilmekten geçiyor. Vilnius İşgaller ve Özgürlük Savaşları Müzesi, İkinci Dünya Savaşı döneminden Litvanya’nın bağımsızlığını kazanmasına giden yolda şehrin başından geçenleri ziyaretçilerine anlatıyor. İkinci Dünya  Savaşı ve Soğuk Savaş tarihine özel bir ilgi duyanlar için muhteşem bir müze olmasının yanında bu alanlara ilgisi olmayanlara da inanılmaz bir deneyim sunuyor. Yer yer ziyaretçilerin irkilmesine ve üzülmesine sebep olsa da İşgaller ve Özgürlük Savaşları Müzesi bu şehirle empati yapmanızı sağlıyor. Bu müzenin ilginç bir özelliği de SSCB’nin istihbarat servisi KGB’nin eski binasında yer alıyor olması.

Litvanya Vilnius Tarihi Yerler

Geldiği Yer Vilnius’ta mutlaka görülmesi gereken bir diğer yer de Gediminas Kulesi. Aslında Gediminas kulesinin kendisiyle birlikte kuleye giden Arnavut kaldırımla yollar, Gediminas tepesinin ve şehit keşişler anısına dikilen Üç Haç Anıtı’nın yer aldığı Üç Haç tepesinin manzarasının da mutlaka görülmesi gerekiyor. Şehir sakinlerinin yürüyüş için sıkça tercih ettiği bu lokasyon harika bir şehir manzarasına sahip. Her ne kadar buraya yürüyerek gitmek çok farklı bir deneyim olsa da finükülerle de ulaşım mümkün.

Vilnius Şehir Merkezi Mimari Yapılar

Vilnius’ta gezilmesi gerekli olan birçok yer tarihi kent merkezi ve çevresinde yer alıyor. Kent merkezi, UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde yer alan tarihi bir alan. Kent merkezini turlarken barok, gotik ve başka türlerde mimarinin en nadide örnekleri her köşe başında karşınıza çıkıyor. Özellikle, Büyük Dükler Sarayı, başta St. Anne Kilisesi olmak üzere çok sayıda kilise ve katedral mimari açıdan eşsiz sayılabilecek nitelikte. Kent merkezinde yer alan dükkanlar ve sokaklarda vaktinizin nasıl geçtiğini anlayamayacaksınız bile.

Uzupis Cumhuriyeti Vilnius

Uzupis Cumhuriyeti Vilnius’a geldiniz ve başka hiçbir yerde yaşayamayacağınız bir deneyim mi arıyorsunuz? O zaman Uzupis Cumhuriyeti tam aradığınız yer. Uzupis, Vilnius’ta özellikle sanatçıların mesken edindiği bir bölge ve burada yaşayanlar kendilerini 1997 yılında bağımsız bir cumhuriyet ilan etmişler. Geziniz 1 Nisan’a denk gelirse Uzupis Cumhuriyeti’nin bağımsızlık günü kutlamalarını görebilirsiniz. Uzupis Cumhuriyeti aynı zamanda UNESCO Dünya Mirası listesinde de bulunuyor. Özellikle sanatçı ve sanat severlerin kesinlikle burayı ziyaret etmesi, sergilerini ve şiir dinletisi yapılan mekanlarını görmesi gerekiyor. Hatıra olarak pasaportunuzu Uzupis Cumhuriyeti damgası ile damgalatmanız dahi mümkün. Vilnius herhangi bir yazı ya da gezi rehberiyle anlatılması oldukça zor olan bir şehir. Bu şehri tanımanın ve anlamanın en iyi yolu burayı görmek ve atmosferini hissetmek. Bu nedenle bu şehre gelin ve sayamadığımız onlarca harika mekanı deneyimleyin.

Litvanya Vilnius’ta Ne Yenir?

Vilnius, Baltık mutfağından birçok lezzetli yemeğe ev sahipliği de yapıyor. Farklı dolgu seçenekleriyle patatesli hamur köftesi Cepelinai, Blyneliai isimli yerel bir tarife sahip krep, pancar ve diğer sebzelerle birlikte et suyuyla yapılan çorba Burokeliu Sriuba mutlaka tadına bakılması gereken Baltık mutfağı lezzetlerinden. Ayrıca Hales pazarında ülkeye has birçok ürün bulunuyor. Hales pazarına uğrarsanız mutlaka Litvanya’nın geleneksel peynirlerini tatmalısınız. Bunun dışında Vilnius’ta çok sayıda geleneksel ve modern restoran da bulunuyor. Bu şehirdeki lezzet turunuzda yapılacak en doğru şey olabildiğince fazla sayıda restorana girmek ve tıka basa yemek.

Kullanılan para birimi nedir: Vilnius’ta Euro kullanılıyor. Ancak şehrin birçok yerinde farklı para birimlerini Euro’ya dönüştürebileceğiniz döviz büroları mevcut. 

Konuşulan dil nedir: Litvanya’nın resmi dili ve ana dili Litvanca. Fakat İngilizce ve Almanca bilenlerin sayısı da diğer ülkelere nazaran oldukça yüksek. Özellikle genç kesimin neredeyse tamamı İngilizceyi iyi seviyede anlıyor ve konuşuyor.

Ulaşım nasıl sağlanır: Vilnius’un özellikle merkezi yaya olarak gezmeye oldukça uygun. Ancak şehirde tramvay, otobüs ve diğer ulaşım araçlarından oluşan oldukça güçlü bir ulaşım ağı da mevcut. 

Vilnius’a yılın hangi zamanı gidilmeli: Vilnius, meşhur Noel Pazarı nedeniyle aralık ayında oldukça fazla ziyaretçi çekiyor. Ayrıca ancak masallarda görülebilecek kış manzarası da kış aylarında Vilnius’u cazip kılıyor. Fakat şehrin en hareketli olduğu dönem ilkbahar ve yaz ayları. Kısacası Vilnius dört mevsim sizi mutlu edebilecek bir şehir.

Helsinki: Husky Kızağı, Geyik Pirzolası ve -30 Derecede Yaşam

Helsinki

Lafı eğip bükmeye gerek yok. Çoğumuz “aurora borealis”, yani kutup ışıklarını görmek için Norveç, Finlandiya, ya da İsveç’e doğru yola çıkıyoruz. Norveç’in bir de muhteşem fiyortları var tabii, ama hedef kutup ışıkları ise ilgi alanını bölmemekte fayda var. Doğrudan Oslo, Helsinki, ya da Stockholm’e uçuyor, oradan de 2-3 saatlik ikinci bir uçuşla Laponya’ya (Lapland) geçiyoruz. Helsinki-Rovaniemi, yani Finlandiya rotasını tercih edilebilir. Son yıllarda bu bölgeyi tercih edenlerin sayısı arttığı için THY de direkt Rovaniemi uçuşlarını başlattı. Hedef kuzey ışıkları olsa da 4-5 bin km yol yaptıktan sonra İskandinav kent yaşa- mını görmekte de fayda var. Doğrusu bu ziyarette baştan çıkarıcı bir alışveriş-lezzet deneyimi yaşamıyor, ya da mimari harikalarla karşılaşmıyorsunuz.

Husky Kızağı, Geyik Pirzolası ve -30 Derecede Yaşam

Ama İskandinav yaşamının sadeliğini ve sakinliğini keşfetmek bile yeterince ilginç. İnsanlar bağırmıyor, hatta yüksek sesle bile konuşmuyor. İnanılmaz bir dürüstlük ve güvenlik var. Sabaha karşı kuzey ışıklarının peşinde dağlarda yalnız başına dolaşmak son derece normal bir eğlence anlayışı. Bir kafede cep telefonunuzu vb. unutsanız, ertesi gün gidip kaldığı yerde bulabiliyormuşsunuz. En azından, yaygın şehir efsanesi bu. Avrupa’nın en fazla orman alanı olan, bununla beraber kilometrekare başına en az insan yaşayan ülkesi Finlandiya…

Başkent Helsinki’de bile sadece 600 bin kişi yaşıyor. Şehrin ticari ve tarihi bölgesini yürüyerek gezmek için üç saat yeterli. Sokak aralarındaki vitrinlerde bile tasarım ürünlerle karşılaşıyor, ama uluslararası markaları hemen hiç göremiyorsunuz. Helsinki’de “görmeden dönmeyin” denilebilecek üç nokta var. Birincisi, tüm yolların kesiştiği Helsinki Katedrali. Bu Ortodoks katedralinin yüksek soğan biçimi kubbesi zaten tüm kentten görülebilir. Rus çarı I. Nikolay’ın Finlandiya dükü olduğu dönemde, limanın üstündeki tepede 1830-52 yılları arasında inşa edilmiş. Kent merkezi olarak tanımlanabilecek Senato Meydanı’nda bulunuyor. Tepeden aşağı 200 metre yürüyünce liman bölgesine ulaşıyorsunuz, ki burası
da kentin sosyal merkezi ve ikinci mutlaka uğramanız gereken noktası. Helsinki’nin Michelin yıldızlı 29 restoranının çoğu bu bölgede. Kenarındaki Esplanadi Parkı yazın bir eğlence merkezi, kışın da bir estetik kent öğesi. Parkın ucunda da gündüzleri keyifle gezip ayaküstü atıştırabileceğiniz balık pazarı var.

Helsinki’de mutlaka uğramanız gereken üçüncü durak da kent merkezine yürüyerek
20 dakika mesafedeki kaya kilisesi Temppeliaukion; Finlandiya’nın en özgün mimari eserlerinden biri. 1969’da dev bir kayanın içine oyulmuş. Camlarla çevrelenmiş gör-
kemli bakır kubbesinin hiçbir taşıyıcı sütunu yok. Yontulmamış kayalarla çevrili salonun harika akustiğinde konserler de düzenleniyor.

Japonya’nın Başkenti Tokyo’ya Gittiğinizde Neler Yapabilirsiniz?

Japonya’nın başkenti ve aynı zamanda dünyanın en kalabalık şehirlerinden biri olan Tokyo her yıl milyonlarca ziyaretçiyi ağırlayan bir merkez olarak karşımıza çıkıyor. Tokyo gerek yaşam tarzı ve kültürü gerekse gezilecek yerleriyle dünyada ön plana çıkan turistik şehirlerden biri. Peki Tokyo gezisinde neler yapılır? Ne içilir, ne yenir, nerelere gidilir? İşte Tokyo’da yapabilecekleriniz.

Balık Pazarında Suşi Yiyin

Japonya’da yemek denildiğinde akla ilk gelen elbette suşi. Suşiyi yiyebileceğiz binlerce restoran var ancak en özeli hiç kuşkusuz dünyanın en büyük balık pazarı olan Toyosu. Burada her gün düzenlenen ton balığı mezatını üst kattan izleyebilir, alışveriş yapabilir ve yemek yiyebilirsiniz. Pazar, bazı çarşamba günleri ve resmi tatiller haricinde her sabah saat 05.00’ten 17.00’ye kadar açık olan Toyosu Balık Pazarı’ndaki mezatlar sabah 05.30-06.30 saatleri arasında gerçekleşiyor.

Tapınakları Ziyaret Edin

Asakusa bölgesindeki Senso-Ji Tokyo’nun en eski Budist tapınağı. Tapınağın 645 yılında inşa edildiği belirtiliyor. Senso-Ji Tapınağı’na girişte ziyaretçileri dev kırmızı fener ile rüzgâr ve gök gürültüsü tanrılarının heykelleri karşılıyor. SensoJi’nin hemen yanında ise 1649 yılında inşa edilen Asakusa Tapınağı bulunuyor. Her iki tapınak da Tokyo’ya gidildiğinde mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden ikisi.

Harajuku Kızlarını Görün

Harajuku, özellikle genç kızlar arasında yaygın Tokyo’ya özgü bir sokak modası. Japonya’da çok yaygın olan animelerden etkilenerek ortaya çıkan bu moda akımının bir kuralı yok.

1980’li yıllarda ortaya çıkan ve herhangi bir kuralı olmayan bu akımda genç kızlar renkli kıyafetlerine çeşit çeşit aksesuarlar ekleyerek bir anlamda Japonya’nın geleneksel kültürüne meydan okuyor. Aynı zamanda Shibuya bölgesinde mağazalarla dolu bir semt olan Harajuku, bu moda akımını takip eden kızların da buluşma noktası.

Akihabara’da En Yeni Animelerin Peşine Düşün

Akihabara Tokyo’nun, elektronik ürünler satan dükkânlarıyla meşhur bir semti. Zaten bir diğer adı da Akihabara Electric Town (Akihabara Elektrik Kasabası). Mağazalarda ya da işportada her türlü elektronik eşyanın satıldığı Akihabara’da mangalardan animelere ve karaoke barlara kadar ne ararsanız var. Oldukça büyük olan bu semte en az iki saatinizi ayırmanız tavsiye ediliyor.

Geleneksel Japonya’yı Yaşayın

Modern dünyanın bir numaralı şehirlerinden biri olan Tokyo’da bugün geleneksel Japon hayatını görebileceğiniz çok az yer kaldı. Yanaka Ginza bölgesi bunlardan biri. Tokyo’da çekilen dizi ve filmlerde çokça rastlanan Yuyake Dandan Merdivenleri’nin de bulunduğu bu bölgede köklü Japon kültürünün izlerine rastlayabilirsiniz.

Tokyo’da Sumo Güreşleri

Japonya denildiğinde akla ilk gelen şeylerden bir diğeri de Sumo güreşleri. Ryogoku bölgesi de Tokyo’da sumo güreşlerinin merkezi.

Ryogoku’da bu ilginç sporu izleyebileceğiniz gibi sumo güreşi temalı restoranlarda yemek yiyebilir, Sumo Müzesi’nde güreşin geçmişini öğrenebilirsiniz. Eğer sabah erkenden giderseniz güreşçi antrenmanlarına da denk gelebilirsiniz.

Ueno Park’ta Bir Gün Geçirin

Tokyo’nun doğal güzelliğiyle göz kamaştıran, “Batılı tarzdaki ilk parkı” Ueno Park’a bir gününüzü ayırın. Çünkü 500 bin metrekareden büyük alana sahip parkın içinde Tokyo’nun en önemli tapınaklarından biri olan Kaneji Tapınağı, Tokyo Ulusal Müzesi, Tokyo Metropolitan Sanat Müzesi ve Shitamachi Müzesi bulunuyor. Sabah erkenden başlayacağınız müze turunu parkın içinde yapacağınız bir piknikle sonlandırabilirsiniz.

Tokyo’da Shibuya Gece Hayatı

Tokyo’nun günlük yaşamı kadar gece hayatı da sıra dışı. Gece hayatının kalbi ise Shibuya. Öyle ki, deneyimleyenler buradaki gece hayatının rakipsiz olduğunu söylüyor. Yerin katbekat altındaki DJ kulüplerinden tutun da sabaha kadar açık kafe ve bowling salonlarına, Tokyo manzaralı kokteyl barlardan karaokeye kadar ne ararsanız var Shibuya’da

Japon Sokak Yemekleri

Hatıra Sokağı anlamına gelen Omoide Yokocho, aslında daracık bir sokak. Ancak sunduğu lezzetlerle dünyanın her yerinden gelen turistlerin uğrak noktası. Turistler tarafından daha çok bilinen adı ise Piss Alley. 1940’larda yasalara aykırı olarak alkol satışının yapıldığı bu sokak kanunların değişmesiyle hızlı bir şekilde turistlerin uğrak noktası haline gelmiş. Japon sokak yemekleri tadabileceğiniz birçok restoranın bulunduğu Piss Alley’de en çok tavsiye edilen ve hemen her restoranda bulabileceğiniz yemek, bir tür tavuk kebabı olan geleneksel Japon yemeği Yakitori.

Tokyo’yu Kuşbakışı İzleyin

Tokyo Skytree, dünyanın en yüksek ikinci, Tokyo’nun ise birinci binası. 634 metre yüksekliğindeki Skytree’de 450 kat bulunuyor.

Gökdelenin Skytree Town olarak adlandırılan giriş katında alışveriş merkezi ve restoranlar bulunuyor. Ancak sadece burası değil, üst katlarda da birçok mağaza ve restoran var.

Viyana Gezisinde Gezilecek ve Görülecek Yerler

Avrupa gezi severleri için Avusturya’nın başkenti Viyana mutlaka gezilmesi ve görülmesi gereken şehirlerin başında geliyor. Viyana mimari yapısı ve düzeniyle Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biri olarak öne çıkarken diğer yandan kolay bir yaşam da sağlıyor. Viyana gezisi planlayanlar için aşağıda Viyana’da mutlaka gezilmesi ve görülmesi gerekenler yer alıyor. Şehrin merkezinde tur atmalı, patates salatası ve shnitzel yemeli, belediye sarayı ve Hundertwasser Evleri’ni görmelisiniz.

İşte sizler için Viyan’da gezilecek ve görülecek yerler…

20 Dakikada Viyana Turu

Opera’nın önünden (eski şehri bir halka gibi saran) ring’in üzerinde devamlı dö- nüp duran 1 numaralı tramvaya binin. Yaklaşık 20 dakika içinde şehrin en önemli binalarını göreceksiniz. İlk olarak sağınızda, içinde Mozart Heykeli bulunan Burg Parkı ve Efes Müzesi’ne de ev sahipliği yapan Hofburg Sarayı kalacak. Solda ise sırayla Sanat ve Doğa Tarihi Müzeleri, Müzeler Bölgesi, Parlamento, Belediye Sarayı (Rathaus), Viyana Üniversitesi ve Votiv Kilise eşlik edecek bu görsel yolculuğa. Schwedenplatz’a geldiğinizde, solunuzda Tuna’da inşa edilen yapay kanallardan birini göreceksiniz. Burada inip, yukarıya Stephansdom’a yürüyün.

Şehir Merkezinde Görmeniz Gerekenler

Şehrin bu görkemli katedraline vardığınızda artık tam merkezde ve en hareketli cadde olan Karntner’in üzerindesiniz. Hemen devamındaki Graben ve Kohlmarkt ile beraber Karntner, adeta şehrin vitrini. Sadece yaya trafiğine açık olan bu bölgede hayatın tüm renklerine şahitlik edin. Sonra “Mozart Kugeln” denilen çikolataları mideye indirip, Julius Meinl adındaki şık markete bir göz atın. Karntner’in devamında Devlet Opera Binası var. Aklınızda olsun, ayakta durmayı göze alırsanız ve erkenden gidip kuyruğa girerseniz, birkaç €’ya opera seyredebilirsiniz. Bu ucuz biletler “Stehplatz” diye geçiyor. İsterseniz gününüzü bir “Fiaker” (fayton) turuyla renklendirebilirsiniz. Stephansdom’un yanında bekleyen fay tonculara 65 Euro verip, 35 dakikada şehrin önemli yerlerini görebilirsiniz. Hava soğuksa dert etmeyin, battaniye takviyeleri var.

Viyana’da Ne Yenir?

Öğle vakti Karntner civarında karnınız acıkırsa, Viyana‘nın en meşhur yemeği olan schnitzeli, patates salatası (Kartoffel Salad) eşliğinde Figlmüller’de yiyin. Porsiyonlar tabaktan taşacak kadar büyük. Tercihiniz hafif bir şeylerse, Nordsee’de fast food deniz ürünlerini tadın ya da sokakta satılan ve şehrin spesiyalitelerinden biri olan Wurst’u (sosis) deneyin.

Belediye Sarayı – Rathaus

Rathaus’a (Belediye Sarayı) muhakkak bir göz atın. “Gezi yazısında bir belediye binasından bahsedecek kadar kayda değer ne var?” diyebilirsiniz. Söz konusu belediye binası Viyana’da olunca, o da farklılıktan nasibini alıyor. Yaz akşamları bu görkemli binanın ön cephesinde, kocaman bir alanda geniş bir perde ve sahne önünde birbirinden muhteşem gösteriler, konserler var. Banklar yetersiz kaldığında ağaç dipleri ve çimenler, en güzel salonların loca keyfini aratmıyor. Bu salonun kubbesi de muhteşem. Lacivert bir gökyüzü ve binlerce yıldız… Noel zamanı ise şehrin en hareketli yeri, belediyenin önünde kurulan ve Christkind-
lmarkt dedikleri pazar. Bir yere not edin; Belediye Sarayı’nın karşısında yer alan Burg Theater’ın içindeki Vestibül Restoran, şık ambiyansı ve lezzetli yemekleriyle hem öğle hem de akşam yemekleri için ideal bir seçim.

Viyana Sürprizleri

Opera’nın paralelinde bulunan Karlskirche, şehrin en güzel kiliselerinden biri. 1713’deki veba salgınından sonra veba azizi olarak bilinen Charles Borromeo için, aynı adı taşıyan İmparator VI. Karl tarafından yaptırılmış. Ünlü kırmızı dönme dolabın olduğu Prater, Viyana’nın simgelerinden sayılıyor. Binip, yukarıdan manzaranın tadını çıkarabilir, lunaparkında güzel vakit geçirebilirsiniz. Bu bölge eskiden imparatorların avlanma alanıymış.

Mimari Meraklıları İçin Hundertwasser Evleri

Viyana, bölgelere ayrılmış bir şehir. Merkez 1. bölge kabul ediliyor ve şehir toplam 23 bölgeden oluşuyor. 3. Viyana’da mimariye meraklı olanları ilgilendirecek bir yer var. “Hundertwasser” isimli ünlü mimarın yaptığı 52 evden oluşan bina, ilginç dış cephesi ve rengârenk seramikleriyle ziyaretçileri şaşırtıyor. Kafesinde soluklanıp, dükkânlarından hediyelik eşya alabilirsiniz.

Tam Bir Kültür ve Sanat Merkezi Amsterdam

Hollanda’nın başkenti Amsterdam tarih, sanat ve kültür severlerin mutlaka uğraması gereken şehirlerden biri olarak öne çıkarken, özellikle de müze meraklıları için çok geniş seçeneklere sahip bir kent. Hollanda Amsterdam ziyaretinde Kraliyet Sarayı ve Müzeler Meydanı mutlaka görülmesi gereken kültür sanat mekanları arasında bulunuyor.

Kraliyet Sarayı Görülmesi Gereken Bir Eser

Amsterdam’ın merkezi kabul edilen Dam Meydanı, çevresinde bulunan yapılar ile de şehrin en önemli noktalarından bir tanesi. Bunlardan en önemlisi 1655 yılında yapımına belediye binası amacıyla başlanan, bir müddet öyle de kullanılan Kraliyet Sarayı. Neoklasik tarzda inşa edilen yapı, daha sonra kraliyet sarayı olarak tekrar düzenlenmiş. Bugün Hollanda tahtının sahibi olan Orange- Nassau Hanedanı tarafından kullanılan yapının hemen yanında, yaklaşık 600 yaşında, gotik mimarili, önemli bir başka yapı bulunmakta: Nieuwe Kerk, yani “Yeni Kilise”. Dam Meydanı’nın bir başka köşesinde ise mimar Jacobus Oud tarafından tasarlanan İkinci Dünya Savaşı Anıtı görülebilir. Ayrıca, turistlerin pek rağbet ettikleri Madame Tussaud Müzesi de yine Dam Meydanı’nın yıldızları arasında. Meydana yürüyüş mesafesinde olan Centraal Station da mimarisi ve azametli ihtişamıyla Amsterdam’ın en dominant ve ikonik yapılarından biri. Centraal Station yapılana kadar şehrin en cıvıltılı yerlerinden olan Tarihi Liman da yine burada bulunuyor.

Osmanlı Lalesi Nasıl Hollandalı Oldu?

Bildiğiniz Osmanlı Lalesi ilginç bir şekilde Hollanda Lalesi olarak tanınıyor. Peki Osmanlı Lalesi nasıl oldu da Hollanda Lalesi olarak bilinir hale geldi?

1562’de Anvers Limanı’na İstanbul’dan kumaş getiren bir gemi, Amsterdam ve Hollanda’nın kaderini etkileyecek bir şeye sahiptir: Lale soğanları. İstanbul’dan getirilen kumaş toplarının arasından çıkan lale soğanlarını, Osmanlı soğanı zanneden Anversli tüccarlar birçok lale soğanını kızartmış, zeytinyağı ve sirkeyle bir güzel yemiştir. Artan soğanlar ise bahçelere ekilir. Ertesi bahar o bahçelerde açan harika Osmanlı Laleleri görenleri kendine hayran bırakır. Bugün artık Hollanda’nın en bilindik sembollerinden biri olan rengarenk laleleri Amsterdam’da Çiçek Pazarı’nda görmek, koklamak ve soğanlarını satın almak mümkün.

Amsterdam Müzeler Meydanı

Amsterdam’ın bir başka önemli turistik merkezlerinden biri de şüphesiz ki Müzeler Meydanı. Rembrandt, Vermeer, Breitner gibi önemli sanatçıların eserlerinin bulunduğu Rijksmuseum ve Van Gogh’un depresif hayatından kesitler, eserler ve kardeşi Theo’ya mektupların sergilendiği Van Gogh Müzesi meydanın en gözde iki müzesi. Bunların yanında, Moco ve Stedelijk ile dünyanın en zengin müzelerinden biri olan Hermitage Müzesi de görülmeye değer.

Angola Nasıl Bir Ülke, Tatil İçin Uygun mu?

Yurtdışı gezi konusunda ilgi çeken yerlerden biri de ANGOLA. Egzotik bir kültüre ve yaşam tarzına sahip olan Angola’da şaşırtıcı şeyler ile karşılaşmaya hazır olun.

Angola, egzotik coğrafyası ve kültürüyle yepyeni bir turizm destinasyonu olmaya doğru ilerliyor. Angola’da neredeyse hiç sigara içilmiyor. Şaşırtıcı ancak Angola halkı sigaradan uzak duruyor, sigara içen birini veya yerlerde sigara izmariti görmeniz çok zor.

Angola Halkı Rahat Tavırlarıyla Dikkat Çekiyor

Angola’da her şey çok yavaş işliyor. Luanda dünyanın en pahalı şehirlerinden biri olarak öne çıkıyor. Turizm fikri hiç oluşmamış. Angolalılarda komut algısı da oldukça değişik. Önce bu durumun nedenini anlamıyor, kızıp sinirlenebiliyorsanız ama ilk günün sonunda bulunduğunuz coğrafyayı benimseyip kavrıyorsunuz. Örneğin sabah saat 5’te gelceğini söyleyen tur şoförü sabah saat 7’de geliyor. Gezi sırasında sizi almaya gelen araçların hiç biri saatinde gelmiyor. Örneğin yemek için yer arıyorsunuz, şoföre bu restoranın önünde durur musunuz diye soruyorsunuz, duymuyor ya da duymazlıktan geliyor ve hızını yavaşlatmadan geçip gidiyor.

Angola’da Dil Önemli Bir Sorun

Angola’nın en büyük sorunlarından bir diğeri ise dil. Ülke 1975 yılında Portekiz sömürgesi olmaktan çıkmış ve ardından uzun yıllar iç savaş yaşamış. Ülkede kullanılan ana dil uzun süre Portekizce olmuş. Turizm sektöründe bile ingilizce bilene rastlayamıyorsunuz. Bu durum kültürün rahatlığı ile birleşince ortaya komik durumlar çıkabiliyor. Örneğin çay istiyorsunuz garson size sütlü kahve getiriyor. Menüden elinizde gösterdiğiniz yemekten bambaşka bir sipariş gelebiliyor.

Önemli Yeraltı Zenginliklerine Sahip

Angola petrol zengini bir ülke. Bunun dışında yeraltı zenginlikleri dikkate değer ölçülerde. Değerli taş ve maden yatakları var. Petrol ve altının dışında doğalgaz, elmas, uranyum, bakır, kobalt, en büyük ihracat kalemleri arasında. Fakat bir şekilde petrol zengini bir ülke olmasına rağmen tek bir rafineri bile yok. Çıkarılan ham petrol ağırlıklı olarak Çin ve ABD’de rafine ediliyor. Ülkenin ihtiyacı olan petrol işlendikten sonra tekrar Angola’ya getiriliyor. 29.2 milyon nüfuslu ülkenin büyük çoğunluğu çok fakir. Angola’nın başkenti ve 4 milyonluk nüfusu ile en büyük şehri olan Luanda’da zengin ve fakirler arasındaki farklılık çok net bir şekilde gözlemlenebiliyor. Şehrin büyük bölüm teneke evlerden oluşuyor.

Şaşırtıcı ve Sıradışı Bir Tatil Sunuyor

Turizm ülkesi olmak için oldukça uygun ancak bir o kadar yol katetmesi gerekiyor. Angola öte yandan doğası, mango, papaya, hengover gibi egzotik meyveleri, okyanus balıkları, karides, yengeç gibi zengin deniz canlıları, Atlas Okyanusu kıyısında kilometrelerce uzunluktaki plajları, safari turları, şelaleleri ile sıradışı tatil yapmak isteyenler için çok şey ifade ediyor.

Madrid’te Mutlaka Görülmesi Gereken Önemli Yerler

Madrid’e bir gezi mi planlıyorsunuz? Peki Madrid’e gittiğinizde mutlaka görmeniz gereken yerleri biliyormusunuz? Sizin için Madrid gezisinde mutlaka görmeniz gereken önemli birkaç yeri yazdık.

2008 yılında küresel ekonomik kriz Madrid’i sert biçimde vurdu ve İspanya’nın başkenti uzun yıllar boyunca, geçmişteki ihtişamının bir kalıntısı olarak görüldü. Anca söz konusu bu deneyim, bu görkemli metropolü diğer Avrupa kentlerinin yakındığı aşırı turizmden kurtarmış da olabilir. Şimdi Madrid taptaze bir enerjiyle kendini yeniden gösteriyor. Mahalleleri son moda restoranlarla dolu, gezici tasarım fuarları sanat çevrelerini kendine çekiyor ve yeni bisiklet yolları dahil yeşillendirme çalışmaları kenti çok daha ulaşılabilir ve keyifli kılıyor.

Madrid’in art arda seçilen ikinci kadın belediye başkanı olan Manuela Carmena, bu sosyal değişim hakkında bir kitap yazdı. Bu da kentin yükselişine dair bir işaret daha. Ama Madrid tarihe olan saygısını korumaya da devam ediyor. Dünyada eski Mısır tapınağını, bir billur sarayı ve dünyanın en eski ve sürekli restoranını aynı gün içinde, yılın 300 günü boyunca parçalayan bir güneşin altında ziyaret edebileceğiniz bir yer olabilir.

Peki Madrid’te mutlaka görülmesi gereken yerler nereler?

Sanatseverler: Kitaplarda görülen hayran kalınan başyapıtların birçoğunu Madrid’in olağanüstü müzelerinde bulabilirsiniz. Neredeyse 200 yıl öncesine dayanan Museo Nacional Del Prado’da Goya, Velazquez ve Bosch’un eserleri sergileniyor. Bulvarın tam karşısındaki Villahermosa Sarayı’nda bulunan Museo Nacional Thyssen-Bornemisza’da Rembrandt ve Chagall’ları görmek mümkün. Picasso’nun Guernica’sı ise Museo Nacional Centro de Arte Reina Sofia’da görülmeye değer.

Ağaç ve yeşil severler: Yeşil alanlar arasında, bir gül bahçesine ve kayık kiralanan bir göle sahip eski kraliyet mekanı Parque del Buen Retiro da bulunuyor. Yanı başındaki Real Jardin Botanico’da 30 bin civarında bitki yaşıyor. Kentin en büyük parkı Casa de Campo, içindeki hayvanat bahçesi, lunapark ve teleferikle ziyaretçileri kendisine çekiyor. Daha yeni olan Madrid Rio Parkı ise nehir kenarındaki yolun bir bölümünü kültür merkezi, kefeler, yollar ve yazın açılan bir kent plajına dönüştürmüş.

Bilinçli tüketiciler ve alışveriş: Burada bütün uluslararası giyim markalarını bulmak mümkün. Ancak yine de Madrid hala bağımsız zanaatkarların merkezi durumunda. 195 yıllık Casa de Diego, el yapımı ürün meraklılarına bastonlar, şallar ve şemsiyeler sunarken, Casa Hernanz 1845 yılından beri hem kadın hem de erkekler için el yapımı espadriller üretiyor. Guantes Luque’da türünün tek örneği olan deri eldivenlere göz atmanız gerekli. Daha fazla deri alışverişi için Taller Puntera da görülebilir.

Sarayseverler: İspanyol monarşisinin ihtişamı, kentin her tarafındaki şık mekanlarda zamana meydan okuyor. Batı Avrupa’nın halen işleyen halde olan en büyük kraliyet sarayı olan ve kendi sanat koleksiyonuna sahip Palacio Rela Madrid’i ziyaret etmek gerekli. Palacio Real de El Pardo güzel bir ormanın içinde yer alıyor. Günübirlikçiler, bahçelerle çevrili barok Palacio real de Aranjuez’i ve büyük bir kütüphane ile bir de manastıra sahip El Escorial’i ziyaret edebilirler.

Barselona’da Gidilmesi ve Görülmesi Gereken Yerler

Avrupa bölgesinde gezi, tatil ve seyahat dendiğin akla ilk gelen isimlerden biri olan Barselona her yıl on binlerce ziyaretçiyi ağırlıyor. Sahip olduğu güzellikleri ve etkinlikleriyle Avrupa’da gezilecek ve görülmesi gereken en önemli yerlerden biri. Barselona, sıra dışı mimarisi, zengin kültürü, lezzetli yemekleriyle, yaşanacak pek çok güzellikle dolu. Kısaca özetlemek gerekirse Avrupa’nın en güzel şehirlerinden bir tanesi olarak öne çıkıyor.

Lasagrada Familia Barselona “Bitmeyen Kilise”

Halk arasında bitmeyen kilise olarak bilinen La Sagrada Familia, Barselona’nın ve modernizmin sembolü olarak değerlendiriliyor. Antonio Gaudi’nin bir eseri olan kilise, ünlü mimarın ölümünün yüzüncü yıl dönümünde, 2026’da tamamlanacak. Burayı ilgi çekici kılan bir hikayesi de var. Gaudi buranın inşası sırasında, kiliseye bakarken tramvay çarpması sonucu hayatını kaybetmiş. Bu olaydan sonra şehirde ulaşım şekli olarak kullanılan tramvaylar kaldırılmış. Barselona’ya gittiğinizde bu kilise görmeniz gereken en önemli yerlerden biri. Kapısında metrelerce kuyruk oluşabildiği için biletinizi önceden almanız tavsiye ediliyor.

Robata: Barselona’da Japon Mutfağı

Barselona’da Japon mutfağının en güzel çıktılarını burada yiyebilirsiniz. Uramaki, tempura, nigiri, sashimi, corvina ceviche, ton balığı ve somon tataki gibi spesiyaller ile menüsü oldukça çeşitli. Ev yapımı tatlılar, çikolata, limon ve havuçlu kek gibi seçenekler de damağınızda tat bırakacak. Robata’da aynı zamanda glütensiz alternatifler de bulabilirsiniz. Dekorasyonuyla da bir o kadar şık ve rahat olana Robata’nın terasında ilkbahar ve yaz aylarının tadını çıkarabilirsiniz.

Park Guell: Barselona’da Kültür Sanat

Barselona, önemli bir sanat ve kültür merkezi olarak uzun bir geçmişe sahip. O sebeple gezecek çok yer var. Barselona’da kültürel geziye Park Guell’den başlanabilir. Hayatının son 20 yılını burada geçiren Gaudi’nin, parkın her yerinde izi bulunuyor. Buraya gelenler Carmel Tepesi’nden şehrin manzarasını da izleyebilirler.

Barselona Picasso Müzesi: Picasso’nun Evi

Pablo Picasso Barselona’da on yıl yaşamış bir sanatçı. Burada ürettiği sanat eserlerini ilk defa Barselona Picasso Müzesi’nde sergilemiş. Müze şehrin El Born olarak adlandırılan eski kısmında yer alıyor. Picasso’nun okul öncesi çizimleri, aile üyelerini resmettiği güçlü portreleri, mavi ve pembe dönemlerine ait seçme eserlerine kadar 3.800 adet çalışması burada sergileniyor.

Barselona’da Alışveriş: Palo Alto Market

Tabii ki, tatillerin olmazsa olmazı alışveriş için de Barselona’da yerler var. Her ayın ilk haftası Barselona’da Palo Alto Market adıyla şehir merkezinde büyük bir sokak etkinliği düzenleniyor. Sanattan modaya, tasarımdan kıyafete çeşitliliği ile adeta baş döndüren bir etkinlik. Lezzet ve müzik dolu Palo Alto Market mutlaka ziyaret edilmeli.

Barseolana’da Konaklama: Hotel Brumell

Poble Sec’in kalbinde bulunan Hotel Brumell konaklama için tercih edilebilecek otellerden biri. Burası şehrin ruhunu içinde taşıyan bir tasarım oteli. Hotel Brumell, aynı zamanda kozmopolitan ve modern havasıyla en çok tercih edilen hafta sonu kahvaltı mekanları arasında yer alıyor. Tropikal, sağlıklı ve lezzetli bir mutfak deneyimi yaşamak isteyenler yine bu hotel tercih edebilirler.

Barselona Tinta Roja Kokteyl Bar

Burası, Arjantin esintileriyle dolu, kabare atmosferi içerisinde olan bir kokteyl bar. Müzik ve dansın yanı sıra içeride aynı zamanda bir sergi alanı ve tiyatro sahnesi de mevcut. Tinta Roja Perşembe’den Cumartesi’ye farklı sanatçıları konuk eden barda her çarşamba ücretsiz tango dersleri de veriliyor. Barselona seyahatinde farklı bir deneyim sahibi olmak isteyenlerin mutlaka uğraması gereken noktalardan biri olarak öne çıkıyor.

Muhteşem Fotoğraflar İçin İdeal Makine, Lens ve Tripodlar

Fotoğrafsız bir seyahatin ve tatilin hiçbir anlamı yoktur. Fotoğraf çekmek gezinizi belgeleyen, hatıra biçimine getiren en önemli aktivitelerden biri. Günümüzde fotoğrafçılık alanında da çok fazla gelişme oldu. Fotoğraf çekim ve fotoğraf olarak belgeme alanında da teknoloji hızlı gelişti. Kuş biçimli robotik kamera platformlarından kablosuz deklanşörlere kadar birçok alet tasarlanıp üretildi. Bu yazıda sıkça ve dolu dolu seyahat edenler eden fotoğraf meraklıları için kompakt fotoğraf makinesi önerileri bulacaksınız.

DOĞA FOTOĞRAFLARI

Olympus OM-D E-M1 II manzara fotoğrafları ve hareket halinde kullanılabilecek en iyi kameralardan biri ve oldukça başarılı. Lens önerileri ise yaban hayatı için ED 300mm f/4 IS PRO, manzara fotoğrafları için ED 7-14mm f/2.8 PRO ve bu alandaki tüm fotoğraf çekimleri için ED 40-150mm f/2.8. Stabil fotoğraf çekimleri için iyi bir tripod da gerekiyor. 3 Legged Thing’den Brian bu konuda işinizi fazlasıyla görecektir.

MACERA FOTOĞRAFLARI

Yürüyüş, kano veya şnorkel tutkunuysanız, ekipman tercihinizi hafif ve dayanıklı ekipman tarafında kullanınız. Bu konuda Sony XR100 VI neredeyse her koşulda çok yönlü ve dayanıklı, işinizi görecek bir kamera. Diğer yandan Olympus TG-5 su geçirmeyen bir yapıya sahip. Kameranın sarsılmaması için Ultrapod II tercih edilebilir. Bunlar yanında iyi bir ekipman çantasına da ihtiyacınız olacak. Sağlam ve kullanışlı bir ekipman çantası için F-Stop aksesuar çantasını portföyünüze ekleyebilirsiniz.

KÜLTÜR SANAT FOTOĞRAFLARI

Kültür ve sanat fotoğraf çekimleri için de özel ve güzel makineler mevcut. Dünyanın dört bir yanından gezginlerin favorilerinden biri olan Leica Q ses çıkarmadan ve dikkat çekmeden kültür ve sanat fotoğrafları çekebileceğiniz fotoğraf makinelerinden biri. Güzel sonuçlar elde edebilirsiniz. Sergilenen performansların çekimi için de son derece önemli bir konu. Kültür sanat fotoğraflarınız için bir tripoda ihtiyacınız olacaksa PlatyPod Ultra sizin için biçilmiş kaftan olacaktır. Bu ekipmanlar için Billingham Hadley dijital kamera çantası tam size göre.

ŞEHİR FOTOĞRAFLARI

Şehir fotoğrafları çekimlerinden renk oldukça önemli bir konu olarak ön plana çıkıyor. Şehir fotoğrafları çekmek istiyorsanız X-Trans sensörü ile inanılmaz derecede iyi renklerle fotoğraf çekimi yapabilen Fujifilm X-T20 ideal bir makine olarak seçilebilir. Lens olarak XF 35mm, XF 23mm ve XF 18mm seçilebilir. Bu lensler ve makine ile muhteşem renklerle dolu şehir fotoğrafları çekmemeniz için bir sebep yok.

Kuzey ve Güney Amerika’da Gezilecek Adalar En İyi Mekanlar

Hawaii (ABD): Bir şnorkel koyu, destekli kanolar ve aileler, yetişkinler ve yüzücüler için ayrı havuzlar sunan Four Seaons Resort Hotel Hualalai’de su aktivitelerine katılın. Tesisteki su teması, her birinde yemyeşil bir bahçeye konumlanmış açık duşlar bulunan zemin kat odalarına kadar uzanıyor.

Porto Riko (ABD): Gezginler, restorasyonun ardından kısa bir süre önce yeniden açılan Dorado Beach, A Ritz-Carlton Reserve’e bir kez daha akın ediyor. 1.5 km boyunca uzanan girintili çıkıntılı sahil, daha önceleri Laurance S. Rockfeller’a ait olan ve 3 golf sahası, 18 kmlik bir bisiklet yolu ve okyanus manzaralı 114 oda barındıran 5.5 kmlik bir alanı çevreliyor. Plaj klubünün geniş havuzuna ya da zemin kattaki bir odada kalıyorsanız özel havuzunuza girebilirsiniz. Önünde yaklaşık yüz yaşındaki bir kauçuk ağacı olan 20 bin metre karelik Spa Botanico, ağaç evlerde tedavi alanları, sıcak ve soğuk su devresi ve kişiselleştirilmiş aromaterapi otlarıyla dolu bir aktaran içeren, cennet içinde bir cennet.

Nantucket (ABD): The Wauwinet adlı, 1875’ten kalma hanın konukları, karada 1948 model bir fleetmaster ile, denizde 21 kişilik Wauwinet Lady ile Nantucket’i keşfedebilir. Yalnızca yetişkinleri kabul eden ve Coskata-Coatue Koruma Alanı’na komşu olan tatil köyü, okyanus kıyısındaki özel plajlara giriş olanağı sağlıyor. Peynir ve şaraptan sonra, menüsünde 250 metre öteden gelen istiridyelerin de bulunduğu Topper’s restoranında akşam yemeği yiyebilirsiniz.

St. Simons (ABD): Nature Conservancy’nin koruması altında olan 44 kilometrekarelik bariyer adasını yalnızca Lodge on Little St. Simons Island’ın altı kulübesi paylaşıyor. Konuklar 11 kmlik plaja ve doğa bilimciler tarafından yönetilen kuş gözlemi, kano ve yürüyüş turlarına erişim olanağına sahip.

Chiloe Adası (Şili): Nat Geo Unique Lodge’larından maceracı ruhlu Tierra Chiloe, ziyaretçilerini Chiloe kıyılarında falez yürüyüşleri ve koylarda kano turlarından, ahşap ayakları üzerinde yükseltilmiş geleneksel evleri (palafito) dolaşmaya kadar uzanan farklı keşiflere çıkarıyor. Sonrasında sizi bir havuz, masaj ve yerel deniz mahsülleri bekliyor.

Negril (Jamaika): Negril’in batısındaki kireçtaşı yarların tepesinde 12 kulübe ve suitten oluşan The Caves, mahremiyet arayanları kendisine çekiyor. Burası su altındaki yarıkları keşfetmek için başlangıç seviyesine uygun bir yer. Ardından bir mağara içine yerleşmiş rom barında içkinizi yudumlayabilir veya mum ışıklı mağarada akşam yemeği yiyebilirsiniz.

Fogo Adası (Kanada): Newfaundland açıklarındaki Fogo Island Inn hem bir sığınak hem de yerel kültüre açılan bir kapı. Nat Geo Unique Lodge of the World’lerinden 29 odalı mekan, adalılara mobilya yapımı ve yorgan dikimi olanağı sunarken, doğa veya meyve toplama yürüyüşleri de düzenliyor. Newfaundland’in yedi mevsimi, yerel ürünlerle yapılan yemeklerden, çiçekten buza uzanan manzaralara kadar her şeye can veriyor.